MuhteşemMuhteşem

Mustafa hesabı ödemeden nereye gidiyorsun?

Mustafa hesabı ödemeden nereye gidiyorsun?
Ankara’da havanın kapalı olduğu sıkıntılı bir kasım akşamı, Avrupa üzerinde savaş rüzgârları esmekte, genç Cumhuriyet kalkınma, büyüme ve gelişme çabaları içinde hedefe doğru ilerlemektedir. Mustafa Kemal hem mahalle hem de okuldan arkadaşı Nuri Conker ile Çankaya’da konuşmaktadır. Nuri Conker, ölene kadar Atatürk’ün kadim dostu kalmış, albaylıktan emekli ve paşalık dahil hiçbir mevkii kabul etmemiş gerçek sırdaş ve dosttur.
Mustafa Kemal, hasta olduğunu ve artık sonunun geldiğini de sanki hissetmektedir. Kadim dost Nuri Conker, arkadaşının devlet meseleleri, kişisel sıkıntılar ve hastalığı ile bocaladığını sezer. Biraz konuları dağıtmak ve havayı değiştirmek ister. Konuşma İstanbul’a ve gençliklerine kadar gelir. İstanbul özleminden ve arada sırada uğradıkları Tünel’deki Apostol’un yerinden bahsederler. Gençliklerinde Harbiye ve sonra Akademi’deki günleri anarlar. Sık sık Tünel’e gidip kafa çektikleri, hatta paraları olmadığı zaman hesaba yazdırdıklarından söz ederler. Arada da birlikte piste fırlayıp Rumeli havaları eşliğinde zeybek oynamak akıllarına gelir. Neşelenirler. Söz doğal olarak hanımlara gelmiştir. Cumhurbaşkanı keyiflenmiştir. Hastalığını da unutmuştur sanki. Nuri Conker’in aklına parlak bir fikir gelir, der ki: “İster misin Mustafa, atlayıp trene gizlice İstanbul’a gidelim, önce Boğaz’da gezeriz, sonra ver elini Beyoğlu, Apostol’a uğrarız… Kimse görmeden döner geliriz.” Mustafa Kemal çok sevinir. “Nasıl yaparız” der. Nuri Conker kararını vermiştir. Her şeyi ayarlar. İstiklal Savaşı’nda orduya cesaret veren Conk Bayırı’nın alınmasının mimarı bu kahraman asker için İstanbul operasyonu, çocuk oyuncağıdır.
İstanbul ekspresinde üç kompartıman alınır. Kimseye sezdirmeden gece trene binilir. İstanbul’a gidilir. Hafif de tebdili kıyafet vardır tabii… Haydarpaşa’da Nuri Conker’in bir arkadaşı karşılar ve ver elini Boğaziçi. Orada gezerler, yürürler, denizi seyrederler. Boğaz havasını ciğerlerine çekerler. Sonra da Beyoğlu’na, Tünel’e gelince de doğrudan Apostol’un yerine giderler… Saat 17 olmuştur. Artık yeni yeni herkes gelmeye başlamıştır. İstanbul’da eğlence yerlerini işletenler işlerini iyi bilirler. Özellikle Rumlar, Osmanlı’dan kalma gelenek ve görenekleri ile hizmetin piridirler. Apostol, Nuri Conker ile göz göze gelir. Tanımıştır, Atatürk’ü eski müşterisi ve dostunu, çok sevinir. Nuri Conker, “Sakın bozma” der. “Eskisi gibi davran, gelenleri de çevirme, sadece bizimle garsonlar hariç, kimse fazla ilgilenmesin, hafifçe demlenelim.”
Akşam ilerlemekte, keyif ise artmaktadır. Mustafa Kemal ise gençlik günlerine döndüğü için çok mutludur. Arada merak edip, Nuri Conker’e de sormaktadır. “Galiba bizi hiç kimse tanımadı!” Nuri Bey’in tek endişesi içeriye girip çıkan birilerinin dışarıda bu olaydan söz etmeleridir. Apostol güvence verir, “Sen merak etme Paşam”.
Artık sıra Rumeli türkülerine, çalmaya oynamaya gelmiştir… Bütün taverna şarkı, türkü söylemekte oynamakta hatta Atatürk bile artık dans etmekte ve türküleri mırıldanmaktadır.
Mustafa Kemal ise oyunu sezmiş ama artık o da bozmamakta eğlenmeye devam etmektedir. Kadim dostunun da kıyağının farkındadır. Dostluk da bu değil midir zaten.
Ayrılma zamanı gelmiştir. Haydarpaşa’dan trene binilecektir, erken kalkmak gerekir. Ayağa kalkar Mustafa Kemal, madem kimse onu tanımamıştır, o da kapıya yönelir. Arkasından bağırır Apostol: “Mustafa hesabı ödemeden nereye gidiyorsun?” Döner, “Yaz hesaba bre Apostol!” der. Bunlar bir sarılırlar birbirlerine ve ağlamaya başlarlar. Bu arada bütün taverna ayağa kalkar ve alkışlar, hep bir ağızdan bağırırlar. “Bizim Mustafa, seni bırakmayacağız ama sen de bizi bırakma, daha sık gel.
”Bu hikâyeyi şimdi rahmetli olmuş Adil Sağıroğlu ve Kıymet (Conker) Tesal’dan dinlemiştim.

What do you think?

11 Points
Upvote Downvote