AH ŞU GONYALILAR :-D Memleketin acımasız bir darbenin bitmeyen girdabında ve y

AH ŞU GONYALILAR

Memleketin acımasız bir darbenin bitmeyen girdabında ve yeni bir darbenin arifesinde olduğu zamanlardan bir zamanmış.

Ben hayal meyal hatırlıyorum.

Allah sağlıklı ve uzun ömür versin anacığımın sık sık anlattığı bir hikayedir “Komşumuz vardı Konyalı bir aile çok iyi insanlardı.

Yaşlı bir babaları vardı çok gün görmüş bir amca.” diye başlayan.

Isparta da sağlı sollu iki katlı ahşap iç avlulu eski zaman evlerinin sıralandığı meşhur hastane caddesinde bir göz odada kiracı oturur muşuz.

Bu güzel evlerin iç avlusunda sıra-sıra odalar olurmuş. Kiler, mutfak, yem deposu vs. ile olarak kullanılan sonra da köyden kente göç başlayınca sahiplerinin ihtiyaç dan dolayı bir oda iki oda şeklinde şehrin yeni sakinlerine kiraya verdiği.

Sade bir oda ne tuvalet ne mutfak ne banyo.

Mutfak avlunun bir kenarında bir çeşme ve çalı-çırpı le yanan ocaktan ibaret.

Tuvalet umum avlunun en dip köşesinde.

Banyo mu?

“Oda neydi Gııııı?” koca alüminyum leğen neyine yetmez.

Bu caddenin bir özelliği daha varmış pek işlek imiş. Akşama kadar seyyar satıcılar bağıra bağıra bir ucundan diğer ucuna arz-ı endam edermiş. Her biri ayrı makamda ,her biri kendi derdinde .

”Eskici geldi, eskiciiii!”

”Domatesss, biber, patlıcannn!”

Bana muhatap tek ses ise “Dondurmam varrrr, dondurmaaaa!” olanmış.

Her geçen dondurmacının peşinden “Dondurma isterim” diye basarmışım feryadı.

Anneciğim çaresiz 3 yaşında ki kızına anlatamıyor bir türlü her geçen dondurmacıdan dondurma alacak ne paranın olduğunu, nede o kadar dondurmanın sağlığıma iyi gelmeyeceğini.

Komşular da ikna turunun bir parçası olurlarmış ama nafile.

Bu olaylara tanık Konyalı amca bir gün annemi çağırmış.

” Kızım “demiş “Sana da yazık, çocuğa da. Sen bir daha dondurma aldığında çocuğa göstermeden bana getir “

Annem de aynen dediğini yapmış.

Bizim bilge Konyalı amca dondurmanın içini kaşıkla açmış ortasına Kekik yağı damlatmış ve tekrar dondurmayı kapatıp anneme uzatmış

“Biraz acı bir tecrübe olacak amma ne yapalım.” demiş.

Sonra ne mi olmuş?

E ne olacak ben elime tutuşturulan dondurmayı iştahla yalarken birden bir çığlık koparıp dondurmayı fırlatıp “Yandıııı!” diye ağlamaya başlamışım ve bu son olmuş, bir daha beni kimse “Dondurma isterim “dediği mi duymamış.

Şimdi ise bilinçaltına mı yerleşmiş ne, bu acı dondurma hikayesi bilmem?

Dondurma ile pek aram yoktur.

En ifrit olduğumsa sosyetik bir afetin baygın baygın dondurma yediği malum reklamlardır.

Yıllar yılları kovaladı, kader denilen o muamma ağını ilmek-ilmek ördü.

Ben “İstanbul-İstanbul” diye sayıklar iken Hz. Mevlana’ya muhabbetimden midir bilinmez yolumu bir diş hekimi olarak ağzıma acı sürenlerin memleketine düşürdü.

Ağızlarda ki dert azdır dediler birde yanına yüreklerde kini koydular ve Hz. Mevlâna ve Hz. Şems-i Tebriz’iyle komşu kıldılar.

Gönülden duamdır her daim:

“Ya Rab bu dünya da komşu eylediklerini öbür alemde de Peygamberine komşu eyle.”

Ayşe Konakcı

Not: Fotoğraf o döneme aittir.

Ön soldan 2. benim

What do you think?