Ferhan Onat Soprano Unutulan sanatçı.. Ferhan Onat, bugün, yaş ortalaması elli

Ferhan Onat Soprano Unutulan sanatçı..
Ferhan Onat, bugün, yaş ortalaması elli ve üzerindeki insanlarımızın hatırlayabildiği bir isim. Oysa bir dönemin en ünlü opera sanatçılarından olan Ferhan Onat, 'lirik koloratur' sesiyle sadece ülkemizde değil, yurtdışında da çok büyük başarılar elde etmiş bir sopranomuzdu. Bir döneme damgasını vurmuş sanatçılarımızın ses kayıtlarının bulunmaması veya varsa da, kuytuda bırakılarak, unutulmalarına neden olunması sonucunda, yeni yetişen sanatçı kuşağımız, geçmişe ait değerlerimizi ne yazık ki tanıyamıyor. Yetiştiğimiz ortamda kendisinden çokça söz edilen bu değerli sanatçımızı anmak, hakkında bilgi vererek, yeni yetişen sanatçılarımızın merakını uyandırmak düşünce ve hevesiyle, onun kısa yaşamına değinmeyi arzuladık.

Ferhan (Gürgân) Onat 9 Şubat 1929 yılında İstanbul'da, Fatih'te doğar. Batı müziğine olan ilgisi nedeniyle, ortaokulu tamamladıktan sonra Ankara Konservatuvarı sınavlarını kazanarak, Konservatuvarın viyolonsel bölümüne kaydolur. Bu bölümde ünlü hocalardan David Zirkin ile çalışırken sürekli olarak eserleri mırıldanan Onat'ın sesinin güzelliği çok geçmeden çevresindekilerin dikkatini çeker. Sesinin keşfedilmesi üzerine yardımcı olarak şan dersleri almaya başlayan Ferhan Onat, önce Frieda Böhm, sonra Maria Callas'ın da hocası olan İspanyol eğitimci Elvira de Hidalgo (1892-1980) ile çalışmaya başlar. Hidalgo ile şan derslerini sürdürdüğü sırada Opera korosuna girer ve girdiği andan itibaren yeteneği, güzel sesiyle dikkatleri üzerine çeker. Bu arada 1953 yılında Konservatuvar yılları sırasında, sonradan eşi olacak olan tenor Doğan Onat'la tanışan Ferhan Onat, âşık olduğu Doğan Bey'le gizlice evlenince, okul kurallarına aykırı hareket etmekten dolayı, Konservatuvardan uzaklaştırılır. Çiftin Gül adını verdikleri bir kızları dünyaya gelir. Gül de anne-babası gibi sanatçı olacak ama kendini opera değil tiyatroya adayacaktır. İstanbul Ekspres gazetesine Eylül 1953'de verdiği bir mülâkatta şunları söyler sanatçı: 'İyice hazırlandığıma kanaat getirdikten sonra, opera imtihanlarına girip kazandım. 1948-1949 yıllarıydı. O sırada Opera yeni binasına taşınmıştı. 1950'de ‘Rigoletto'da üç buçuk ay müddetle oynadım.' 18 Ekim 1950 tarihinde prömiyeri yapılan eseri Aydın Gün sahneye koymuştur. Ferhan Onat, âdeta özdeşleştiği 'Gilda' rolünü yurtiçi ve yurtdışında başarıyla seslendirir. Müzik eğitimcisi Halil Bedii Yönetken, o dönemde çıkan bir yazısında şöyle demiştir: 'İlk Türk Gilda'sı, koloratur soprano Ferhan Onat temsilde herkesin ilgisini çekmiş ve aryaları sonunda hararetle ve uzun uzadıya alkışlanmıştır. Operamızın yeni yıldızı Ferhan Onat halen Bn. Hidalgo yanında çalışmaktadır, başka fırsat ve rollerde seyircilerinde daha yüksek hayranlıklar uyandıracak, daha parlak başarılar gösterecektir. Bu opera onun koloratur sanatının yüksek derecesini gereği gibi göstermeye fazla müsait değildir. Ferhan Onat büyük çapta koloraturların yaratılışına malik, beynelmilel bir istikbale namzettir.' Ferhan Onat'ın büyük yeteneğinin farkında olan Opera yönetimi, o dönemin tabiriyle 'görgüsünü artırmak için' ama aslında eğitiminin devamını sağlamak amacıyla, sanatçımızı İtalya'ya gönderir. Orada, hocasının da desteği ve yardımıyla, 28 Şubat 1952 tarihinde Napoli'nin ünlü San Carlo Operası'nda Gilda rolüne çıkar Onat ve büyük başarı kazanır.

27 Mart 1952 tarihinde, Dünya gazetesinde 'M.Ö.' (Melek Öktem) rumuzuyla çıkan yazıda, Onat'ın başarısı sevenlerine duyurulur. '… Bilindiği gibi İtalyanlar, büyük sanatkârları millî kahraman gibi alkışlarlar. İşte 28 Şubat 1952 Perşembe gecesi dünyanın en meşhur operalarından biri bulunan San Carlo'da bir Türk kadını böyle alkışlandı. Bu 22 yaşındaki genç kadın, İtalya sahnelerinde oynayan ilk Türk opera artisti Ferhan Onat'tır. Ferhan'ın muvaffakiyetini biraz da ertesi sabah çıkan Napoli gazetelerindeki yazılardan dinleyelim: Il Mattino d'Italia şunları yazıyor : ‛Halkımız, tekrar tekrar alkışladığı bu temsilde, kayda şayan iki yeni sesi takdir etmek fırsatını bulmuştur. Bunlardan biri, bir Türk soprano olan Ferhan Onat'tır. […..] Pürüzsüz, tatlı, güzelliği baştan sona kadar devam eden berrak sesi ve sahne kabiliyeti kendisini müstesna bir soprano olarak gösterecek mahiyettedir.' Roma gazetesi diyor ki: ‛ Gilda rolüyle parlayan Ferhan Onat'ın güzel sesinde bulunan emin, hâkim yüksek tizler kayda şayandır. ‘Caro nome' aryasındaki ‘mi', onun için alelâde bir notadan başka bir şey değildi. […] Dün akşamki temsilde birçok alkış ve ‘bis' talepleriyle dolu olan anları söylemeğe lüzum yoktur.' Ferhan 2 Mart günü yine aynı coşkunlukla alkışlanmış ve gösterilen rağbet üzerine bu ilk iki angajmandan başka 3 temsil daha vermiştir. Öğrendiğimize göre, operamızın bu kıymetli sanatkârı Torino ve Fransa'da da temsiller vermek üzere teklifler almıştır.'

Nitekim Ferhan Onat, San Carlo'daki başarısından sonra, 1954 yılında Parma ve Beyrut'ta; 1957 yılında Avignon, Marsilya, Bordeaux ve Vichy'de; Belçika'nın Anvers kentinde çeşitli başrolleri seslendirir. Türkiye'ye döndükten sonra, eşi tenor Doğan Onat'la seslendirdikleri 'Lucia di Lammermoor' ve 'Sevil Berberi' operalarında büyük başarılar elde eder Onat.

Ferhan Onat-Doğan Onat çifti 1965 yılında İstanbul Devlet Operası kadrosuna geçerler. Sonra, buradan da ayrılarak, özel çalışmalar sürdürüp 'popüler' şarkılar söyledikleri konserler verirler. Ferhan Hanım bir süre sonra İstanbul Operası bünyesine dönerek çalışmalarını burada ve davetli olduğu yurtdışındaki temsillerde sürdürür.

Ferhan Onat İstanbul Operası'nda o dönemde yaşadığı sıkıntılar nedeniyle sahneden çekilmiş, yakalandığı amansız hastalık sonucunda 25 Haziran 1982 yılında hayata gözlerini yummuştur.

Tanıyanların, dinleyenlerin, en parlak dönemlerinde sevgiyle, hayranlıkla söz ettikleri Ferhan Onat, sadece muhteşem sanatıyla değil, güler yüzü, tatlı bakışları, rahatlığıyla da gönülleri fethetmiştir. 8 Ocak 1955 tarihli Akis dergisinde çıkan bir yazıda, yazar, 'verdiği konserlerde salon tamamen doluyor, onun oynayacağı geceler, operada yer bulmak müşkülleşiyordu. Sahnede göründüğünde, daha ağzını açmadan bir alkış tufanı başlıyordu.' sözleriyle anlatmış Onat'ı.

İtalyan 'belcanto' akımı ürünü yapıtlara son derece uygun ses rengine sahip olan Ferhan Onat'ın Gilda'sı olduğu kadar, Norina'sı, Lucia'sı da çok ses getirmiş, dinleyenlerde unutulmaz izler bırakmıştır. Vakitsiz ölümü üzerine müzik yazarı ve eleştirmeni Faruk Yener '… Opera dünyamızın seyirci koltuklarında olsun, sahne ardında olsun, en sevimli simalarından birini yitirdik; […] Tanrı vergisi hançere niteliğine ek olarak oyunculuk yeteneği ile de yurtiçinde olduğu kadar yurtdışında da sayılan ve anılan, iyiliği ve sevecenliğiyle gerçek ‘dost' bilinen Ferhan Onat, ardında doldurulması güç bir boşluk bırakarak göçtü gitti.' diye yazarak, hüznünü dile getirmiş.

Bir vakitler gurur duyduğumuz ve kendilerinden övgüyle söz ettiğimiz Ferhan Onat ve daha birçok değerli sanatçımızın kıyıda, köşede kalmış kayıtlarının derlenerek, günışığına çıkartılmaları, böylelikle kısmen de olsa unutulmamalarını sağlamak, onları yaşatmanın en kolay yolu değil midir?

Ayşe Öktem

What do you think?